KAYIT    İLETİŞİM

Birinci Dünya Savaşı Nasıl Başladı? Tarihi İnceleyin


Birinci Dünya Savaşı Nasıl Başladı?

  1. yüzyılın başlarında dünya, tarihinin en yıkıcı savaşlarından birine doğru hızla sürükleniyordu. Sanayileşmenin getirdiği ekonomik rekabet, Avrupa’daki bloklaşmalar, yükselen milliyetçilik ve emperyalist yayılmacılık gibi birçok dinamik, savaşın altyapısını hazırladı. 1914’te Saraybosna’da bir suikast, bu karmaşık yapının içindeki kırılgan dengeleri alt üst etti. Birkaç hafta içinde lokal bir kriz, küresel ölçekte bir savaşa dönüştü. Peki, Birinci Dünya Savaşı gerçekten nasıl başladı? Bu sorunun yanıtı, sadece bir olayda değil; yılların biriktirdiği siyasi ve toplumsal gerilimlerde gizliydi.

Savaş Öncesi Dünya: Patlamaya Hazır Bir Ortam

  1. yüzyılın başlarına gelindiğinde Avrupa, siyasi, ekonomik ve askeri anlamda ciddi bir gerilim içindeydi. Sanayi Devrimi'nin etkisiyle büyük güçler arasında süren ekonomik rekabet, askeri hazırlıklar ve diplomatik ittifaklar zinciri, kıtanın adeta bir barut fıçısına dönüşmesine neden olmuştu. Bu dönemde sadece silahlar değil, ideolojiler, sınırlar ve halklar da savaşın eşiğindeydi.

Avrupa’daki İttifaklar Sistemi

Avrupa devletleri arasında güç dengesi kurma amacıyla oluşturulan ittifaklar, zamanla bir savunma mekanizmasından çok bir saldırı potansiyeline dönüştü. Her bir ülke, müttefiklerini korumak adına savaşa girmeyi taahhüt etmişti; bu da, lokal bir krizin kısa sürede küresel bir savaşa evrilmesine zemin hazırladı.

Üçlü İttifak: Almanya, Avusturya-Macaristan, İtalya

1882 yılında kurulan Üçlü İttifak, Almanya’nın askeri gücünü, Avusturya-Macaristan’ın siyasi etkisini ve İtalya’nın stratejik konumunu birleştirerek bir güç bloğu oluşturdu. Bu ittifak, Batı ve Orta Avrupa’da Almanya’nın hegemonyasını pekiştirme amacı taşıyordu. Ancak İtalya'nın ilerleyen yıllarda taraf değiştirmesi, bu yapının istikrarını sarstı.

Üçlü İtilaf: İngiltere, Fransa, Rusya

Üçlü İtilaf ise Üçlü İttifak’a karşı bir denge unsuru olarak 1907’de tamamlandı. İngiltere’nin deniz üstünlüğü, Fransa’nın sanayi gücü ve Rusya’nın insan kaynağı ile oluşturulan bu blok, özellikle Almanya’nın yayılmacı politikalarına karşı bir kalkan görevi gördü. Bu karşılıklı bloklaşma, savaş öncesi dönemin en belirleyici unsuruydu.

Silahlanma Yarışı ve Askeri Hazırlıklar

Sanayi devriminin ardından devletler, askeri kapasitelerini artırmak için devasa bütçeler ayırdı. Özellikle Almanya ile İngiltere arasında yaşanan deniz filosu rekabeti, iki ülkeyi doğrudan karşı karşıya getirdi. Kara ordularının büyüklüğü, yeni silah teknolojileri ve zorunlu askerlik sistemleri, savaşın artık kaçınılmaz hale gelmesine neden oldu.

Milliyetçilik, Irkçılık ve Sömürgecilik

Avrupa’da yükselen milliyetçilik dalgası, çok uluslu imparatorlukları tehdit eder hale geldi. Avusturya-Macaristan ve Osmanlı gibi devletlerdeki etnik gruplar bağımsızlık talepleriyle ayaklanmalara yönelirken, ırkçı ve üstünlükçü ideolojiler halkları birbirine düşman etti. Aynı zamanda Afrika ve Asya’daki sömürgeler için verilen mücadele, Avrupa devletleri arasındaki rekabeti daha da körükledi.

Balkanlar’daki Gerginlik ve Önceki Savaşlar

Balkan Yarımadası, 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarında Avrupa'nın en hassas bölgelerinden biri haline geldi. 1912-1913 Balkan Savaşları, bölgedeki siyasi sınırları değiştirmiş, Osmanlı'nın Avrupa'daki etkisini büyük ölçüde azaltmıştı. Sırbistan'ın büyüme arzusu, Rusya’nın bölgedeki Slav halkları desteklemesi ve Avusturya-Macaristan’ın bu yayılmaya karşı çıkışı, nihayetinde 1914’te Avusturya veliahtının Saraybosna'da öldürülmesiyle savaşın fitilini ateşledi.

Kıvılcım: Saraybosna Suikastı

Birinci Dünya Savaşı’nı başlatan olay, bir rastlantı gibi görünse de arkasında yılların birikmiş politik, etnik ve askeri gerilimleri bulunmaktaydı. 28 Haziran 1914’te Avusturya-Macaristan Veliahtı Franz Ferdinand’a düzenlenen suikast, Avrupa'nın patlamaya hazır siyasi atmosferinde fitili ateşleyen kıvılcım oldu. Bu olay, yalnızca bir prensin ölümü değil; imparatorlukların çöküşüne ve milyonların hayatına mal olacak bir sürecin başlangıcıydı.

Franz Ferdinand Kimdi?

Arşidük Franz Ferdinand, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun tahtının varisiydi. Sert ama reform yanlısı bir karaktere sahipti. İmparatorluk içindeki farklı etnik unsurları bir arada tutmak için daha esnek bir yönetim planlıyordu. Özellikle Slav halklarına daha fazla özerklik verilmesini savunuyordu. Ancak bu yaklaşım, Sırp milliyetçileri tarafından tehdit olarak görülüyordu çünkü Sırbistan’ın hedefi, Avusturya-Macaristan’ın güney Slav topraklarını kendi çatısı altında birleştirmekti.

Suikast Günü: 28 Haziran 1914

Tarih 28 Haziran 1914’tü. Franz Ferdinand eşi Sophie ile birlikte Bosna’nın başkenti Saraybosna’yı ziyaret ediyordu. Bu ziyaretin tarihi, Sırplar için oldukça hassastı: 1389 Kosova Savaşı'nın yıl dönümüne denk geliyordu. Ziyaret sırasında şehirde bulunan bir grup Sırp milliyetçisi, veliahtı öldürmeyi planladı. İlk girişim başarısız oldu; bir bomba konvoyu ıskaladı. Ancak programın devam etmesi ve güvenlik zafiyetleri, ikinci bir girişime zemin hazırladı.

Gavrilo Princip ve Kara El Örgütü

Suikastı gerçekleştiren kişi Gavrilo Princip’ti. 19 yaşındaki bu genç, Sırbistan merkezli gizli bir örgüt olan Kara El (Crna Ruka) üyesiydi. Kara El, Sırp milliyetçiliğini yaymak, büyük bir Güney Slav devleti kurmak ve Avusturya-Macaristan’a karşı direniş örgütlemek amacıyla faaliyet gösteren bir yapıydı. Franz Ferdinand ve eşinin şehirde yanlış yöne sapması sonucu Princip, bir pastane önünde çiftin arabasına yaklaşma fırsatı buldu. İki el ateş etti: Franz Ferdinand göğsünden, eşi Sophie ise karnından vurularak hayatını kaybetti.

Suikastın Uluslararası Yankıları

Saraybosna Suikastı, kısa süreli bir diplomatik kriz olarak görülse de etkileri çok daha yıkıcı oldu. Avusturya-Macaristan, Sırbistan’ı sorumlu tuttu ve 23 Temmuz’da sert bir ültimatom gönderdi. Sırbistan bazı maddeleri kabul etse de tüm şartlara boyun eğmedi. Bunun üzerine 28 Temmuz 1914'te Avusturya-Macaristan, Sırbistan'a savaş ilan etti. Bu ilan, ittifaklar sisteminin devreye girmesiyle domino etkisi yarattı: Rusya Sırbistan’ın, Almanya Avusturya’nın, Fransa ve İngiltere ise Rusya’nın yanında savaşa girdi. Böylece suikast, Avrupa'nın dört bir yanını kapsayan ve dört yıl sürecek büyük bir savaşı tetikledi.

Temmuz Krizi: Savaşın Ayak Sesleri

Saraybosna Suikastı’nın ardından Avrupa, diplomatik tarihinin en kritik ve hızlı gelişen krizlerinden birine tanıklık etti. 28 Haziran 1914’te işlenen cinayet ile 28 Temmuz 1914’te Avusturya-Macaristan’ın Sırbistan’a savaş ilan etmesi arasındaki bir aylık süre, Temmuz Krizi olarak adlandırılır. Bu süreçte yaşanan diplomatik hamleler, savaşın önlenebileceğini gösterse de, taraflar çözümden ziyade hesaplaşmayı tercih etti. Temmuz Krizi, sadece Sırbistan ile Avusturya-Macaristan arasındaki bir mesele değil, büyük güçlerin müdahil olduğu çok yönlü bir hesaplaşma süreciydi.

Avusturya-Macaristan’ın Sırbistan’a Ültimatomu

Avusturya-Macaristan, suikastın ardından Almanya’nın da telkinleriyle Sırbistan’a karşı sert bir tutum sergilemeye karar verdi. 23 Temmuz 1914’te Belgrad’a gönderilen ültimatom, alışılmış diplomatik teamüllerin ötesinde, egemenliği zedeleyecek kadar ağır şartlar içeriyordu. Özellikle Sırbistan içinde yürütülecek soruşturmalarda Avusturya yetkililerinin doğrudan rol alması talebi, bu ültimatomun kabul edilmesinin neredeyse imkânsız olduğunu gösteriyordu. Avusturya’nın amacı sadece adalet değil, aynı zamanda Sırbistan’ı zayıflatmak ve bölgedeki nüfuzunu yeniden tesis etmekti.

Almanya’nın Koşulsuz Desteği (Blank Cheque)

Avusturya-Macaristan, Sırbistan’a karşı sert adımlar atmadan önce Almanya’nın tutumunu netleştirmek istedi. 5 Temmuz 1914’te Avusturya’ya Berlin’den gelen yanıt, tarihe “Blank Cheque” yani “açık çek” olarak geçti. Almanya, koşulsuz destek sözü vererek müttefikini cesaretlendirdi ve diplomatik çözüm yollarının önünü büyük ölçüde kapattı. Bu destek, Avusturya’nın ültimatomda geri adım atmamasını sağladı ve krizin savaş boyutuna taşınmasında belirleyici rol oynadı.

Sırbistan’ın Cevabı ve Krizin Tırmanışı

Sırbistan, ültimatomun birçok maddesini kabul etmesine rağmen, egemenliğini zedeleyecek talepleri reddetti. Bu, diplomatik açıdan uzlaşmacı bir tutum olarak değerlendirilse de Avusturya-Macaristan için yeterli değildi. 25 Temmuz’da Sırbistan’ın verdiği cevap, Avusturya tarafından yetersiz bulundu ve üç gün sonra savaş ilan edildi. Bu noktada kriz artık ikili bir mesele olmaktan çıkmıştı. Rusya’nın Sırbistan’ı desteklemek için seferberlik ilan etmesi, Almanya’nın da karşılık vermesine neden oldu. Böylece Avrupa, geri dönüşü olmayan bir savaş sarmalına girdi.

Zincirleme Tepki: Savaş İlanları ve Yayılma

Temmuz Krizi'nin diplomatik yollarla çözülememesi, Avrupa’daki ittifak sistemini harekete geçirdi. Bir devletin savaşa girmesi, otomatik olarak müttefiklerini de savaşın içine çekti. Bu süreç, bir domino etkisiyle kısa sürede yerel bir çatışmanın küresel bir savaşa dönüşmesine yol açtı. 1914 yazında atılan her adım, savaşı daha da büyütüyor, geri dönüş ihtimalini ise ortadan kaldırıyordu. Artık savaş sadece Avusturya ile Sırbistan arasında değildi; dünya sahnesine yayılmış çok uluslu bir mücadeleydi.

Rusya’nın Mobilizasyonu ve Almanya’nın Tepkisi

Sırbistan'a savaş ilan eden Avusturya-Macaristan'a karşı, Slav halklarının hamisi olarak kendini gören Rusya, 30 Temmuz 1914’te genel seferberlik ilan etti. Bu adım, Almanya tarafından doğrudan bir tehdit olarak algılandı. Almanya, Rusya’dan seferberliğini durdurmasını istedi; bu talep reddedilince Almanya, 1 Ağustos 1914’te Rusya’ya savaş ilan etti. Ertesi gün ise, Rusya’nın müttefiki olan Fransa’ya savaş açıldı. Böylece iki büyük ittifak sisteminin tüm askeri mekanizmaları devreye girmiş oldu.

Almanya’nın Fransa’ya ve Belçika’ya Saldırısı

Almanya’nın savaş stratejisi, “Schlieffen Planı”na dayanıyordu. Bu plana göre Almanya, Fransa’yı hızla saf dışı bırakmak için Belçika üzerinden saldırıya geçecekti. Ancak Belçika, tarafsız bir ülkeydi ve bu statüsü uluslararası anlaşmalarla güvence altına alınmıştı. Almanya, 4 Ağustos 1914’te Belçika’ya saldırarak planı uygulamaya koydu. Bu hareket, yalnızca askeri değil, diplomatik açıdan da büyük bir krizi tetikledi.

İngiltere’nin Almanya’ya Savaş İlanı

Almanya'nın Belçika'ya saldırması, İngiltere’nin savaşa dahil olmasında kritik rol oynadı. İngiltere, Belçika'nın tarafsızlığına yönelik uluslararası garantörlük görevini üstlenmişti. Bu nedenle, Almanya’nın Belçika’ya saldırısı, İngiliz kamuoyunda büyük tepki topladı ve siyasi irade, Almanya’ya karşı savaş ilan etme kararı aldı. 4 Ağustos 1914’te İngiltere, Almanya’ya savaş ilan ederek Batı Cephesi’nin oluşumunu tamamladı. Böylece savaş, büyük Avrupa güçlerinin tümünü içine alacak şekilde genişledi.

Osmanlı’nın Tarafsızlıktan Cepheye Geçişi

Savaşın başında tarafsız kalan Osmanlı İmparatorluğu, Almanya ile yakın ilişkiler kurarak süreci yakından takip etti. 2 Ağustos 1914’te Almanya ile gizli bir ittifak imzalandı. Ancak kamuoyuna bu bilgi açıklanmadı. Karadeniz’deki donanma hareketleri ve özellikle Yavuz ve Midilli gemilerinin Rus limanlarını bombalamasıyla Osmanlı, 29 Ekim 1914’te fiilen savaşa girmiş oldu. Bu adım, Osmanlı’nın dört ayrı cephede savaşa sürüklenmesine neden oldu ve savaşın coğrafi alanını daha da genişletti.

Küresel Oyuncuların Katılımı: Japonya, ABD ve Diğerleri

Savaş kısa sürede Avrupa sınırlarını aştı. Japonya, İngiltere ile yaptığı ittifak uyarınca 23 Ağustos 1914’te Almanya’ya savaş ilan etti ve Pasifik’teki Alman kolonilerine saldırdı. Diğer yandan Amerika Birleşik Devletleri, savaşın ilk yıllarında tarafsızlığını korudu. Ancak 1917’de, özellikle Almanya'nın denizaltı saldırıları ve Zimmermann Telgrafı gibi olaylar nedeniyle Almanya’ya savaş ilan etti. Avustralya, Kanada, Hindistan gibi İngiliz sömürgeleri de savaşta aktif rol aldı. Böylece savaş, gerçek anlamda küresel bir boyuta ulaştı.